Blog Listem

Bu Blogda Ara

Sayfalar

17 Kasım 2007 Cumartesi

Aleti Kullanacaksın

İnsanoğlunun dünyaya duruşunun ve doğaya egemen olma isteğinin sonucu ortaya çıkan sorular ve sonuçlara bakınca; bu çarkın içine ettiğimizin farkına varıyoruz. Bunlar dışında dünyayı gözlemlediğimizde; bu kadar olağan işleyişine şaşmamak imkansız. Dünya; ya iki katı hızla dönseydi, ya da dik dursaydı, hem kendi, hem de Güneş'in etrafında belli bir yörüngeyi takip etmeseydi diye kendi kendime sorular sorup, kendimce cevaplar veriyorum. Yaşamın olmadığı iddia edilen diğer gezegenlerden; tuhaf canlılar indiriyorum yeryüzüne kendimce ve kaçıkça gelecek ama, bu yaratıklar; şahit olduğum bu dünyadaki canlılardan çok daha makbul geliyor.
Bize sunulan bu gezegende; iz bırakanlara hayran kalmamak elde değil. Bizler bu dünyaya; nefes almak için gelseydik ya da yeryüzünde yalnızca sahip olduğumuz bedeni taşımak üzere görevlendirilseydik; algılarımız ve duyularımız olmayacaktı. Akıl denen şeyin; doğayı anlamak, doğaya hükmetmek ya da doğada kaybolmak ve hatta doğadan yararlanmak üzere bize emanet edildiğine inananlardanım. Peki zekasına yön veremeyen insanoğlu, neden bunun esiri olur ki? Ya da şöyle diyeyim; aklın yanında akılsızlık neden komşu olur?
Tabi doğayı, yaşam denen çarkı aramaya koyulduğumuzda; araştıranların bilim insanı, sorgulayanların filozof olduğunu biliyoruz. Yağmuru hikmet olarak görenlerle, felaket habercisi olarak görenlerin olduğu dünyadayız; soruyoruz, yargılıyoruz, gözlemliyoruz; bilmek istiyoruz.
Sanırım ben bu bağlamda, çok fazla soru soruyorum. Anlamanın çözmeye yetmeyeceğini elbette biliyorum; ama çözmenin, kendimi ve bu dünyada neden yer edindiğimi anlamak için sorduğum sorulara giden köprü olduğunu bildiğimden; soruyorum. Neden, durmadan çoğalıyoruz?
Bu gezegeni ve içini doldurması için insanlar, hayvanlar ve canlılar yığılmış; tabi bizi hayvanlardan ayıran en önemli şeyin düşünebilmemiz, yani aklımızı kullanabilmemizdir. Daha fazla yaşama nedeni, daha fazla yer edinmek ve yaşamamızın bir anlam teşkil edebilmesi için uyum ve zaman gibi maddeleri sıralar olmuşuz. (Birini çokça harcarken, diğerine zorla sahip olmuşuz) Bu maddeler kimine göre sevgi, kimine göre para, ya da kimine göre güç ya da herhangi bir olgudur. Herşey değişkenlik içinde, biz de buna kendi düşünme gücümüzle sınırlandırıyoruz, işte bunu belirleyen de zaman ve yaşama ortamımız. Mesela zevklerimiz; kimine göre müzik, bir kuş sesidir, kimine göreyse basit bir melodiden ibarettir. Herşey özünde birbirinin aynısıyken, aslında düşünüp farkına varınca en uç noktalarda görünüyor.
Akıl ve düşünme istenci olmasaydı, taşı nasıl yerinden kaldırabilirdik, nasıl merak eder ve merak edişimizi anlayabilirdik ki. Ve nasıl programlı canavarlar haline gelebilirdik. Bize sunulan bir bedene, bizim sunulduğumuz bir dünyaya ve her ikisiyle yarışabilen ve kendisini kendisine sunabilen bir akla sahipsek; neden aldığımız her nefesin ve sahip olduğumuz her bir beyin hücresinin hakkını vermiyoruz?

Hiç yorum yok: