Blog Listem

Bu Blogda Ara

Sayfalar

1 Eylül 2014 Pazartesi

Olivier için

Naif fantazi bekliyor bizi
tum samimiyetiyle, icselligiyle.
Guzel tesadufse en saf halinde,
tum buyuselligiyle, dusselligiyle.
Sonraysa hayatin gelgitlerine birakmak kendini.
Aidiyetlik olmadan, otesini dusunmeden.
Yasanan siirsel ana adamak kendini,
paylasmak koskoca bir geceyi, tuketmeksizin...
 
Ihtimaller guzeldir, gercekligiyle hayat bulup,
zamansizliga yenik dusmeyip direnirse...
 
Ah tatli uyku!
Bir sureligine uzak dur benden.
Hissediyorum ki derinden,
Gece kahkahalari gun aydinligina yenik dusecek.
Yollar sessizlikle asilacak, zamansizligiyla da.
Susmak guzeldir, tek tek kelimeleri yutmak iste o an...
Uyur gibi yapsaydim
Gitme huznu coker miydi uzerime yine de?
 
Son bir sigara arzusu,
Bira ile yikanmis bir gece sonrasi...

23 Haziran 2014 Pazartesi

Patti Smith'den Robert Mapplethorpe'a

"Sevgili Robert,

Sık sık gözlerim açik yatarken, senin de uyanik olup olmadigini merak ediyorum. aci çekiyor musun ya da kendini yalnız hissediyor musun? genç hayatimin en karanlik noktasindan beni çekip, sanatçi olmak denilen o kutsal sirri benimle paylastin. senin gözlerinden görmeyi ögrendim. hayatim boyunca birlikte geçirdigimiz o degerli zamandan edinilmis bir bilgiden gelmeyen tek bir çizgi bile çekmedim. senin o engin kaynagindan gelen çalismalarin, gençliginin saf sarkisina kadar uzaniyor. tanri'yla el ele olmaktan söz ederdin. unutma, onca seyin arasinda sen o eli hep tuttun robert, sıkı tut, hiç birakma. 

Geçen ögleden sonra omzumda uyuyakaldiginda ben de uyudum. ancak uyumadan hemen önce etrafa, sahip olduklarina ve çalismalarina bakmak istedim. sonra yillar boyunca aklimda kalan çalismalarini düsündüm, tüm o çalismalarin içinde hala en güzel eser sensin. tüm eserlerin en güzelisin. 

Patti"

19 Haziran 2014 Perşembe

John Berger

"Suclari unutmamali, kayitlarini muhafaza etmeliyiz. suclularin ilk isi bunlari yok etmektir zaten. cunku bu efendiler yalnizca masumlari katletmezler, hafizayi da maktul ederler. yeni dunya tiranligina karsi yukselen muhalefete ilham vermesi icin bu kayitlarin tutulmasi sart. bu asiri silahlanmis tiranlar askeri ya da ekonomik her savasi kazanabilirler, ama kaybettikleri bir savas var ki, ismine kendileri 'iletisim savasi' diyorlar. dunya kamuoyunun destegini kazanamiyorlar. gitgide daha cok insan hayir! diyor. sonucta bu yenilgileri tiranliklarinin sonu olacak. ama bu son daha kac trajedi, istila ve felaketden sonra gelecek? daha ne kadar yoksullastiracaklar bizi?
İste kayit tutmanin, muhafaza etmenin, hatirlamanin aciliyeti bundandir. isledikleri suclar unutulmayacak, her kitada agizdan agiza dolasacak. her gecen gun daha cok insan hayir! diyecek. cunku bugun korumaya niyetli oldugumuz ve sevdigimiz her seye evet! demenin onkosulu bu." 

---

“Bir kadının toplumda varoluş biçimi, onun kendine karşı olan tutumunu gösterir. kadının varlığı hareketlerinde, sesinde, fikirlerinde, yüz ifadelerinde, giysilerinde, seçtiği çevrelerde ve zevklerinde ortaya çıkar. gerçekten de kadın kendi varlığına katkıda bulunmayan hiçbir şey yapmaz. varlığı, kadının kişiliğiyle öyle iç içedir ki erkekler bunu bedenden çıkan bir tütsü, bir koku, bir sıcaklık olarak algılarlar.

Kadın olarak doğmak, erkeklerin mülkiyetinde olan özel, çevrelenmiş bir yerde doğmak demektir. kadınların toplumsal kişilikleri, böylesine sınırlı, böylesine koşullandırılmış bir yerde yaşayabilme ustalıklarından dolayı gelişmiştir. ne var ki bu, kadının öz varlığının ikiye bölünmesi pahasına olmuştur. kadın hiç durmadan kendisini seyretmek zorundadır. hemen hemen her zaman kendi imgesiyle birlikte dolaşır. bir odada yürürken ya da babasının ölüsünün başucunda ağlarken bile ister istemez kendisini yürürken ya da ağlarken görür. çocukluğunun ilk yıllarından başlayarak hep kendi kendisini gözlemlemesi, bunun gerekli olduğu öğretilmiştir ona.

Böylece kadın, içindeki gözleyen ve gözlenen kişilikleri, kadın olarak onun kimliğini oluşturan ama birbirinden ayrı iki öğe olarak görmeye başlar. kadın, olduğu ve yaptığı her şeyi gözlemek zorundadır. erkeklere nasıl göründüğü, onun yaşamında başarı olarak sayılan şey açısından son derece önemlidir. kadının kendi varlığını algılayışı, kendisi olarak bir başkası tarafından beğenilme duygusuyla tamamlanır.

Erkekler kadınlara karşı belli bir tutum edinmeden önce onları gözlerler. bu yüzden bir kadının bir erkeğe görünüşü, kendisine nasıl davranılacağını da belirler. bu süreci bir ölçüde denetleyebilmek için kadın bunu kabul etmeli ve benimsemelidir. kadın benliğinin gözleyici yanı, gözlenen yanını öylesine etkiler ki sonunda tüm benliğiyle başkalarından nasıl bir tutum beklediğini gösterir. böylece kadının, bir eşi daha bulunmayan bu kendi kendini etkileme süreci onun kişiliğini oluşturur. eylemlerinin her biri –amacı ya da dürtüsü ne olursa olsun- o kadının kendisine nasıl davranılmasını istediğini gösteren birer simgedir. bir kadın tutup bardağı yere atarsa bu o kadının kendi kızgınlığını nasıl ele aldığını, bu yüzden başkalarından nasıl bir davranış beklediğini gösterir. erkek aynı şeyi yaparsa bu, yalnızca onun öfkesini dışavurmasıdır.

Anlatılanları şöyle özetleyebiliriz: erkekler davrandıkları gibi, kadınlarsa göründükleri gibidirler. erkekler kadınları seyrederler. kadınlarsa seyredilişlerini seyrederler. bu durum, yalnız erkeklerle kadınlar arasındaki ilişkileri değil, kadınların kendileriyle ilişkilerini de belirler. kadının içindeki gözlemci erkek, gözlenense kadındır. böylece kadın kendisini görsel bir metaya dönüştürmüş olur.

Reklamların inandırıcılığı, söylenenlerin doğruluğu, söz verilen şeylerin gerçekleşebildiğinden değil, uyandırdığı düşlerin seyirci-alıcının düşleriyle çakışmasından doğmaktadır. yani reklam temelde gerçeğe değil, düşlere dayanmaktadır. bunu daha iyi anlayabilmek için biraz çekicilik kavramından bahsetmek gerekir: 

Çekicilik, çağımızda yaratılmış bir şeydir. bunun nedeniyse çekiciliğin, kişisel ve toplumsal kıskançlığın ortak, yaygın bir duygu olarak ortaya çıkmasından önce yaratılamayacak olmasıdır. sanayi toplumu, bu ortak duygunun yaratılabileceği bulunmaz bir ortamdır. çünkü bir sanayi toplumunda birey olmak ve kişisel mutluluğun peşinde koşmak, kabul edilmiş bir haktır. sanayi toplumunun bireyi, içinde bulunduğu durumla olmak istediği durum arasındaki çelişkiyi her gün yeniden yaşamaktadır. 

İşte reklamların nasıl olup da hala inanılabilirliklerini koruduklarını anlamamıza yardım edecek şey budur. reklamın aslında sunduğuyla gelecek arasındaki uçurum, tüketicinin içinde bulunduğu durumla olmak istediği durum arasındaki uçurumla çakışır. bu uçurum, reklamcılar tarafından çekicilik düşleriyle doldurulmaya çalışılır. reklam düş üretmez. reklamın yaptığı yalnızca, tüketiciye kıskanılır duruma henüz ulaşamadığını, ama ulaşabileceğini hatırlatmaktır."

18 Haziran 2014 Çarşamba

Pour Vincent

Nourris ton âme de llumière du soleil,
Et essaie d'être ivre sur les étoiles.
Que le plaisir éternel soit avec toi,
Dans tes rêves pure que tu crées.

17.06.2014

11 Şubat 2014 Salı

Düş ve Gerçek

Bu bir düş,
bu bir gerçek.
Bu bir masal,
bu bir gerçek.
Gerçek olamayacak kadar uzak,
yakın olamayacak kadar sahte.

Kayboluyoruz düşlerde. 
Uyanmak istemezmişçesine.
Kandırıyoruz birbirimizi böylece.
Zamanın üzerindeki
örtüyü kaldırmaya çalışıyorum.
Gerçekliğe bir adım kalıyor.
Düşsellikten ibaretliği hatırlatılıyor.
Gözlerimi kapatıyorum.
Yıkıntılar, bencillikler, kötülükler, çaresizlikler
ve de bunların ölümsüzlüğü.
Yenilgilerin gölgesi dışarı süzülüyor karanlıkta.
Umut kelimesini tutyorum içimde.

Everest'i düşünüyorum, Sahra Çölü'nü. 
Saatler işlevselliklerinden vazgeçiyor.
Durağanlık ve donuklukluk kalıyor geriye,
karşımda beliren koca bir boşlukla. 
Beyaz ve kahverengi...
Dönüşümlerine şahit oluyorum.
Sonsuz uzayın derinliklerinde hissedileni,
iki renkte görmeye çalışıyorum.
Hiçliğe doğru gidecek küçük bir nokta gibi oysa bu.
Gerçeklik adı altına saklanmış düş ötesinde bir nokta.

Daha çok kandırılmak istiyorum düşlerimde.
Oranın Sahra Çölü olmadığına inanmak.
Everest'in beyazlarla kaplı olmadığına da.
Sonsuzluğu size veriyorum.
Kendi gerçekliğimi bulma adına.





4 Aralık 2013 Çarşamba

Masal Kaçkını ve Kovboy

Uyurken yüz hatlarını inceliyorum;
doğrulmuyorsun, yormuyorsun.
Çağırıyorum seni kendimce ve diyorum ki:
Düşler ötesine geçelim her gece,
mahzenlerde içelim, sevişelim.
Atalım yaşantılarımızın ve farkındalıklarımızın üzerindeki ölü toprağı.
Hayalperestliğimiz için.
Ben bir masal kaçkını,
sense bir kovboy.
Söz veriyorum,
ben büyüyü bozmayacağım,
sense vahşi atları vurmayacaksın.
Iki memeden akan gözyaşlarıyla,
sarhoş olalım öyleyse,
kendi dalgalarıyla kendinden geçen okyanuslar gibi.
Yaşamdaki titreşimleri hissedebilmek,
derinliklerde kendimizi yitirmek için.
Biraz daha uyu sevgilim,
sapkın imgelerimiz son bulana kadar.
Arzularımızda birbirimizi yitirene,
içimizdeki saf kötülüğün zerresi tükenene kadar.
Ben masal kaçkını,
çağırıyorum seni.
Güvenli ellerde olacaksın, söz veriyorum yine.
Ani bir uyandırma olmayacak,
dalgalar kendilerini kendilerinde bulana kadar.
Lal renginde bir sabahın içinden bir sesleniş bu.

Batan güneşin kızıllığında
gökyüzüne dua edelim güzel kovboy,
sürelim mavi atımızı tüm taşkınlığımızla
ya mahzene ya da gökyüzüne doğru.

Leylak Kokulu Bir Sabaha Uyanış

Mor kız rüyalarımdaydı yine.
Dudakları camdan, saçları ipekten.
Tüm saydamlığıyla öperken beni
birden yükseldi geceye doğru.
Tam da arasıra beni görmeye gel böyle diyecekken.
Tılsımıyla gitti oysa.
Ve işte o an, yükseldi isyan çığlığı ağaçlardan,
ağırlığını koydu tüm bulutlar.
Bize kucak açan gökyüzü,
kum yığınına dönüştü bir anda.
Ben uyandığımda birdenbire,
mor bir meltem esintisini hissettimç
Sessizliğini bölmüştüm gecenin,
derinliklerinde yitirmiştim kendimi.
Kendindelik ve kendiliğindelik sarmıştı benliğimi.
Gözlerim kilitlendi, kulaklarım tıkandı, dudaklarım mühürlendi.
Mor rüyalarımdan uyanmıştım.
Gökyüzünün mor kumlarıyla birlikte.

Ve şimdi kendi kendime sesleniyorum Mor Kız'a:
Tüm gidişlerini de yanında getirerek,
Leylak kokulu bir sabahta uğra.

http://www.youtube.com/watch?v=NQb_Pzss7I0