Blog Listem

Bu Blogda Ara

Sayfalar

20 Ekim 2008 Pazartesi

Soru

Düşündüğümde varlaştıramasamda
Var olanı düşünüyorum yalnızca.
Mutsuz cisimler
Kocamış kuşkular içinde.
Boş kafesi sarınca zamanın kanatları,
Uçabilmekte yanılgıların manası.
Rastladığımda erdemin erdemsizliğine,
Ararım elbet başka bir ben'i
Ben miyim?
Sen misin?
O mu?
Yoksa hiç kimse mi?

1 Ekim 2008 Çarşamba

hayat işte; ben böyleyim

"Hayat işte" kabullenmeleri

Üzerine çok şey yazılan, karalanan ama silmeye elverilmeyen hayatın tuhaflıklarıyla karşılaştığımızda gülümsemeyi becerebiliyorum. Birilerinin acı, birşeylerin yara olduğunu öğrensekte durmadan kılıf uydurmaya çalıştığımız şu absürd, bi o kadar da anlamsız gelen yaşamda merak uyandırıcı olan durumların aslında ne kadar düzensiz ya da yamalı olduğunu görüyorum; tepkilerim de sıradan. Bir yol var evet; çok gidilesi, çok konuşulası. Kıskançlık kötülük, kirlilik, bencillik, yalancılık dahi kol gezse "hayat işte" diyebilirseniz ya da bu anlamı "kader işte" ye yükleyebilirseniz, ister yorsun, ister zor olsun hayat. Yalnızlığın anlaşıldığı anlarda küçük mutluluklar hayatın "işte"liğinde yoldaşımızsa, en büyük farkındalığımızın bu olmasına özen göstermektir, geri kalan şey. Zaman-mekan-kişi göreceliliği olsa da izleyebildiğimizde dışardan birşeyleri çökmez üstümüze hayatın kabullendirdikleri.

"Ben böyleyim" kabullenmeleri

Küçük bir iğneyi elimize batırdığımda acıyı duyumsuyorum, o his bir müddet sonra kendini yitirsede ikinci denemede daha az bir duygu sarıyor beni. Kendi huzurumu ve huzursuzluğumu kendime ayırma lüksü ve bunu benim seçmiş olma jestim "böyle" kelimesini karşılıyor. Uyandığımda rüya gördüğümü söylüyor, ertesi gün de rüya göremediğim için kızıyorsam kendime, açıklayabiliyorum bu bikaç kelimenin açılımını. İstediğimi yaparken, asi olarak nitelendiriliyorsa, asiliğin sınırını nicelendirirken yapıyorum aslında istediğimi. Ben böyleyim! Taksitle almadıysam benliğimi, faizini de kimseye ödetmem. Ben kendimi bilmezken, başkalarının beni olduğum gibi kabulu bıraktım, zamanını ayırıp beni bilmesi mantık tutarsızlığı. Uzunum-kısayım, sarışınım-esmerim, güzelim-çirkinim, zenginim-fakirim, ölüyüm-diriyim, deistim-dinsizim, siyahım-beyazım, zekiyim-aptalım; öyle ya da böyleyim. Ben'i kabullendiğimde; olanın içinde görünen, "hep"lerin içinde "hiç"im.

felaket reklamı

Ben ölüyüm!
Bir savaş kurbanı.
Cinayeti gördüm, vahşetin çağrısını duydum.
Toprak altında soğuk bir baş,
Vücudu etrafa yayılmış bir ceset gördünüz mü?

Ben ölüyüm!
Bir hırs kurbanı.
Sevgiyle nefretin yanyana duramayacağı gibi
Barışla savaşı sunan zihniyet tutsağı.
Onlar öldürme sanatının mimarları.

Ben ölüyüm!
Bir silah kurbanı.
Başkalarının mücadelesinin bedeli.
Politik, nükleer, ekonomik.
Ne fark eder savaş ve ölüm varsa.
Silahların, bombaların, korkunun gölgesinde
Acımasızca başkalarının kölesiyim.
Özgürlük naralarının çıkarları arasında.

Ben ölmüşüm!
Bir insan kurbanı.
Haber olur, manşet olur, ilgi görür.
Film olur, şarkı olur, resim olur.
Kötü olan cezbeder, güç arttıkça.
Umut olmaz, insanlık olmaz, kanın değeri olmaz.
Yaşam hiç acımaz, başkaları kazanırken,
çığlıklar duyulmaz, tarih yazılırken...

2 Eylül 2008 Salı

Gri

Hiçbir yol uzak olmamalı
ve hiçbir kapı kapalı.
Oluşum baştanbaşa bir döngü
varolmak hükümsüzleştiğinde
farkediyorum değişimi.
Sessizliğin hükmünde
yılların hareketliliğiyle
değiştiriyorum her bir sahneyi.
Modern zamanlar masalı...
şehir grileştiğinde.
Her savunma netleşip
her istenç reddelişinde
Saplantı olacak arzular.
Kıvranış olacak saplantılar.
Bir heykel duygusuzluğu soğukluğunda
acımasız yollar ve kapılar...

27 Temmuz 2008 Pazar

Bir Başkası

Sen uyurken aynada kendimi gördüm.
Sen uzaktayken yüzleştim kendimle hergün.
Sahtekar değildir aynalar
Ruhunu ümitsizliğe teslim eden sen gibi;
Gerçekçidir onlar.
Yarım cümleler ve artık dudaklarım kapalı,
Nefeslerimde zorlanırken, gülümsemeyi becerebiliyorum.
Zaman yanlışlığı, insan hatası zannedebilirim.
Anlık ağ ördüğüm yanındaki dakikalarıma
ve günlerimi yenileyebilirim.
Tanımsızlık varolduğunda, adı konulmadığında.
Evcil düşüncelerimle,
Bir şiir yazabilirim, üstünü çizdiğim adına.
Hiçbir yerde olduğumda ama...
Bir başkası ve hep başkası!
Zaman çöplük yığınına ulaştığında
Pişman değildim, güçsüz değilim.
Yorgun ve umutsuzum aslında.
Dünyayı tersine döndüremem,
Zamanı geriye alamam;
göze alabilirim tedirginliklerimi
İçimdeki çocuğu sunabilirim direngenliğimle.
Avutabilirim işte güvendiğim zamanlarda sana.
Perileri öldürmeyi düşlediğim gecelerde;
Peri masalları yaratamam yalnızca
Alkol krizleri, kıskançlık izleri ve periler
Hiç inandırıcı değil.
Yanlış ve eksikten ders alındığında,
Yıllar sonra ve aceleci kararlarınla sen...
Bir başkasıyla ve hep başkasıyla!

13 Temmuz 2008 Pazar

Nedensiz Kaçış

Kaçmak mümkündür elbet;
nedeni bilinmediğinde.
Uzun soluklu bir serüven,
arama iştahım elvermediğinde.
Elim yok, gözüm yok, dilim yok.
Hiçbir eylem yok,
belki neden de hiç olmamıştır.
Eh, zorunluluk yok!
Küçük bir heves kaygısı,
sanrı korkusu,
öfke kuruntusu,
ilerisi gelmediğinde.
İletişim umursamazlığı
olağan anlaşmalarda...
Yeğlemek gerek bazen
seçimler zorlaştığında.
Söylenmiş yalan, saklanmış sır
gün ışığına çıktığında.
Kaçmak mümkündür elbet;
kalmak inandırıcı olmadığında...

4 Temmuz 2008 Cuma

Delgadina

Benim hüzünlü sevgilim
Hayata bir güzelleme benimki;
Masum ve içlice
Yaşı aşkta aradığın delilikte.

Elimde kalan tek teselli
Aşk hissettiğimden daha fazlasını vermediğinde
Sen hep uyuduğundaki gibi ol;
İşte benim olgunluğum bu!
Çok kadın çok rüyaydı oysa;
Yıllarla hesaplaşırken, gözlerim görmediğinde.
Ben yalnızca sessizliğini dinliyorum,
Büyüleniyorum, büyüyorum.
Gözlerinin rengini değiştirebiliyorum;
Bal rengi, su rengi, kızdığında kül rengi.
Uyuyuşundaki ahengi asla.
Herşey yerli yerinde durmasın.
Herşey zamanında yapılmasın.
Ama sen hep böyle kal;
Benim hüzünlü sevgilim...

28 Haziran 2008 Cumartesi

Korkudaşlık

Sizin eseriniz potansiyel korkular.
Yürek kabartısında iştah açıcı.
Doyurunca yalpalanmış kül rengini,
Uyumsuzluk sarıyor gökkuşağını.
İlahi irade kanunu diyebilirim;
mahşer sahiplenince yitik belleği.
Korkudan dudaklarım kuruduğunda,
İstemeyi hazmedeceğim köpüren denizi.
Benim ki sadece bir karaltı olsa gerek;
Köhne bir tuzağa davet eden,
Gurur had safhada fısıltılarda oysa.
Dedim ya sizin eseriniz.
Kanat takmadınız ki çırpınabileceğim.

Daha

Mevsimler dörde katlanır.
Yüzlerce gün tüketilir.
Yaş dayanır kapıya.
Birinci ömür tüketilirken;
Ki ikinci ömür hayal edilir.
Beyin paslanır.
Kalp küflenir.
Beden çürür.
Bedeni çivilerken şehrin arterlerine
Yollar yalanlanır.
Tüm yükü boşaltırken;
Rüzgarı alırsın sırtına.
Yaz ve kış kovalanır.
Yorulur.

An

Başarmaksızın ve ansızın
İnsan sözü ve gözünden uzak.
Zorsa;
Yerleştir gözüne paçavraları.
Saymaya başla giden zamanı.
Bulunca mor bir kuyuya,
zor bir kıyıya bırak bedeni,
asil denilen hücrelerle...
Koy karşına aynayı,
Şikayet et kendine kendini,
Unutma,
asilliği bırakarak konuşmayı...

Beklemek

Ellerini öperek müjdelerken
Gözlerine tükürerek yıkamak.
Gözyaşlarıyla arındırmak sonra.
Parlak hiç olmadığı kadar.
İrili ufaklı serzenişte,
tamı tamına milyar senelik.
Zarlarsa buğulu;
Tek hamlede oturtmak zamanı.
Şans ve dua ortasında.
Nasıl demeli
Beklemeli.
Hep beklemeli...
Yazısız bir kanuna boyun eğmeli.
Kanunları çiğnemeli.
Beklemeyi terketmeli,
ama hep engebeli.

Yok

Dün olmuş, yarın olacakmış.
Haberim yok;
Son gün gelmiyor ki hiç.
Birmiş, iki olacakmış.
Sayasım yok;
Hesap tutmuyor ki hiç.
Baharmış, yaz olacakmış.
Geleceği yok;
Belli etmiyor ki hiç.
Unutulmuş, hatırlanacakmış.
Elde yok;
Ezberim olmadı ki hiç.
Söz olmuş, yemin olacakmış;
Güven olmadı ki hiç.

Kan Gidişi

Gitmek;
Geçici bir süre kalmaksa
Kalmak;
Gitmeye hazır olmaktır.
Beni bırakma.

Bir tükürük tüm düşleri yıkar.
Bir gülüş tüm kanı kirletir
Ya kirli kan akar,
Ya da kan kirli.
Ve sen gidersen...
Dönmemek için gitme.

Bırak Dağınık Kalsın

Bırak dağınık kalsın.
Herşey öylece,
Eşyalar ve saçlar
Üşengeçliklerimiz, yaşanmışlarımız...
Bırak dağınık yaşasın ruhlar.
Yalan yanlış dursun.
Yorulmaya gerek yok,
Darmadağın olmuşsa aynalar
Kurumamışsa yaralar.
Düzenbazlık öz!
Bırak dağınık kalsın.
Herşey öylece...

Güç

Ellerini gömerken kuma
Su mu sandın?
Düşmeye ramak kala.
Zehirliyor gövdeyi su.
Tek tek dökülüyor ağızdan kumlar.
Düşeceksin üzerime,
"Özgürlük bu" diyeceksin;
beni tutsak ederken.
Yol vermeye ne hacet.
Koca bir düzlükte ya da zirvede bile
Her on adımda düşeceksin.
Rüzgarı saçlarında,
aşkı topuklarında hissedeceksin;
yağışlı gün sayısı kadar...
Ayağa kalktığında;
gözyaşlarının kumdaki izi
yok ettiğini göreceksin.

Hayat Güzelmiş

Hayat güzelmiş;
Dünyaya düşünce insan;
açtığında gözlerini.
Gülümseyebilmişken.

Hayat güzelmiş;
Uykuya düşünce beden;
Kapayınca gözlerini
Rüya görebilmişken.

Hayat değerliymiş;
Düşlerle gerçekler kenetlendiğinde
Bağırarak şarkılar yarattığında
Hayat gerçekten güzeldir,
"Güneş benim olsun" denildiğinde
Güneşi kendinde hissettiğinde...

Mesafeli Çatışma

Ağır bir dilde,
Yeni bir isim arıyorum sana.
İki harf biraraya gelmemeli
Gelse ne olur?
Çelişki...
Sürreal bir gerçeklikte,
Yeni bir sen arıyorum sana.
İki sen birarada olmamalı
Olsa ne olur?
Belirti...

Adını söyleyememek; harfler mesafali.
Seni görememek; kimlikler çatışmalı.

22 Haziran 2008 Pazar

Aynasız

Uzakta çok uzakta
İnsan eli değmemiş
Yabanıl ve bakir
düşler ülkesi...
Hafif rüzgar esintisinde,
Tan kızıllığına doymak hergün
Ve gün saymak kendince
Yakın olmak sabahlara,
Tutsak olmak gecelere...
Dilsiz, dinsiz, ırksız ve kavimsiz
Tek yaratıcı sen
Kendine en büyük kötülüğü eden
Yine sen...

Elimizdeki

Masanın üstündeki şarap şişesi
Devrilmiş usulca bir köşede
Ayın karanlığını içine alan şişe
Huzurunu bana verir.

Avutuş ve avunuluş
Gölgeyi kaplayan şey
İhtiyar bir ağaç gibi
Çetin ve derin.

Mutsuzluk yok ki;
Gölgen devrildiğinde.

Artıklık

Bir eksilirse, iki artar mı?
Ya hep eksilirse?
Tek bir hayat, tek bir beden
Uyuşturmak organları...
El kol gitmeden,
eli kolu bağlı olmak ve durmak.
Dilsiz, gözsüz ve bir de ussuz.
Gitgide azalıyor.
Ya hepten ya da şimdiden biterse?
Sayabileceğin parmak kalmazsa;
Yok ederken hücrelerini
Son adımında öne geç;
Hayat denen koşuda.
Yum gözlerini koca dev,
Görmek bir işe yaramadığında...

Tanrı'nın Salyaları

Ağaran gün ışığı
Bulanır tek bir gecede
Tatlı bir edede
Sular güne gömülür;
Günler yağmura.
Bir avuç, on parmak,
Kapat kulağını.
Dök içindeki tezatlığı; boşalt.
Yarış yağmur suyuyla.
Evet, bu su hiç durmaz.
25. saatte çekilir,
Tanrı'nın salyaları.

1 Şubat 2008 Cuma

Vakur

Kanıtın yokluğu, varlığın kanıtıyla
Dipsiz bir sen yapmak.
Tunçtan bir heykelde,
Bıçak darbeleriyle...
Bir çöl esintisinde bocalayıp,
Bir koşu yakın olmak sana.
Kırılma noktasındaki ecele inat.
Vurdumduymaz tenhalıkta,
Görüyorum avutuculuğu.
Alaycı tavrındadır belki aşk,
Belki de başkaldırında.
Kim bilir;
Kuralsızlığı kural yapışındadır tutku.
Vakur bağrındadır belki gizem,
Belki mahcubiyetinde.
Suni zevklerin, yapay hürriyetinde
Yokmuşçasına ayağında pranga,
Ellerinde kelepçe.
Saç tohumlarını tarlalara.
Umut sıçrarken göklerde,
Alnını dayandır gökyüzüne.
Baksana, yıldızlar kabarcık oluşturuyor.
Oysa ellerinde ürkeklik,
Soğuyan ateşinde ürperti.
Sarp bir yokuşta;
Bir mayın tarlasında özlem,
Ya da ebedi gaflet uykusunda.
Ciddiyetsiz ve cinsiyetsiz...

Körpe

Körpe bir düşün kollarında
Kuruyan bir nefesin sıcaklığı.
Gelip geçici bir hengamede
Bağdaş kurmuşçasına.

Özürlü bir rüyanın ortasında
Soluyan bir arzunun canlılığı.
Sürüp giden bir ateş hattında
El değmemişçesine.

Tutsak edilen gayenin edası
İnsan öldüğünde keskinleşir.
Ölümün azı dişleri
İnsan doğduğunda belirginleşir.

Olduğun Yerde, Olduğu Gibi

Duvarlara bağırınca
Belki geçer öfkem
İşte yaşam orda,
İki dünya ötede
Nefes alan betonlar arasında.

Sulara taş atınca
Belki diner sancım
İşte ölçü orda,
Bin ülke ötede
Esneyen nehrin yatağında.

Bastıkça yerin üstüne
Belki katlanır bana benliğim
İşte haz orda,
Bir yeraltı ötede
Sönen lavlar arasında.

Hiç birşey yok, varmış gibi;
Senin olduğun yerde...

Gizdeki yaşantının arsızlığı

Ozanın kopuzundaki ezgide
Şövalyenin şapkasının tüyünde öz;
Senin bıçak yaptığın penada
Kurukafanın boşluğundaki giz.

Dirençsiz bir duygulanımda
Kalakalmış bir resimde rastlantı;
Senin sımsıkı tuttuğun elde
Kırık büyüteç altındaki yaşantı.

Sersem bir karanlıkta
Apaçık ışıyan meşalede aydınlık;
Senin ucuz şarabında
Tadımlık nefsanideki arsızlık.

27 Ocak 2008 Pazar

Toy

Herşey kendi içinde varolur;
Kendi dışında yok olurken.
Herşeyin bir nedeni,
bir tutsaklığı var.
Madalyonun hep iki yüzü,
Güvenilen dağların hep bi karı olmalı.
Bardağın hep dolu tarafı görülmeli
Büyükler hep doğruyu öngörmeli.
Kendi hayatının casusu olmalı,
Başkalarınınkindeyse kahraman.
Soğuk mermerlerden akan pınarlar gibi;
Ak iki memeden salyalar akmalı.
Gözden değil, kalpten kan dökülmeli.
Hayalleri kırık yapmalı
Kırık hayalleri onarmak gerekli.
Nefret kendinde suçlanırken;
Günah çıkarmalı.
Pembe siyaha boyandığında yenmeli.
Herkes mükemmel,
bir ben kötüysem;
Durmadan beni yakmalı.

Ruh ete galip geldiği zaman sevmeli...

Kızıl

Kendine yabancı düşerken;
Kendi iç savaşını vermek...
Kendi kanunlarında tırmalanırken
Tırnaklar sertleşiyor.
İnsanların ikiyüzlülüklerini,
iki yüzlerini görüyorum;
Benimse yüzüm tek ve
iki gözüme karşın
Dört gözyaşımın olduğunu.
Pylaşsam yaraları yanaşan yok.
İki kayanın ortasında
ezilen kim?
Köpeğin önüne sürülen iki kemikten
hangisi talihli ki?
Takvim yaşı alıp başını kaybolurken
günışığından
baştaki taçtan kime ne?
Yeni bir ben yaratamazken
Arkamdaki yoldaşlar adına
Ey hayat!
Tüm kıyametine, tüm iblisliğine
Sana bir ad veriyorum;
Kızıl...

24 Ocak 2008 Perşembe

Kalemşör

Söz metinleşirken
Çirkin bir el yazmasıyla
Güzel betimlemelerle
Kutsallaşıyor.
Hisleri kağıda dökmek gibi...

Söz resimleşirken
Kısa parmaklarla
Uzun cümlelerle
Uzaklaşıyor.
Bir mektubu zevkle beklemek gibi...

Söz imgeleşirken
Harflar büyüyüp küçülerek
Sabırsızca son satırı
Bekliyor.
Zarfı heyecanla açmak gibi...

Söz sessizleşirken
Kımıldayan dudaklar
Yeni bir alfabede
Arıyor.
Her satırda kendini bulmak gibi...

Söz; Tanrı buyruğuymuşçasına
Söz; padişah fermanıymışçasına
Bertaraf edilmişçesine
Unutuluyor.
Kağıdı buruşturup çöpe atmak gibi...

Köpürgen

Köpüren yıldızlar gülüşüyor
Tüm sıkıntılarını içine alan Ay'la
İki buz kütlesi terlerken
Ne kadar şanslı üşüyen yanardağ.

Köpüren günler suskunlaşıyor
Tüm sıkıntılarını içine alan zamanla
İki an çarpışırken
Ne kadar şanslı bağıran sabır.

Köpüren erler savaşıyor
Tüm kavgaları içine alan insanla
İki silah ürerken
Ne kadar şanslı barışsever savaşçı.