Blog Listem

Bu Blogda Ara

Sayfalar

31 Aralık 2007 Pazartesi

Solda ve Sonda 0

Sen bana hep adından bahset nedensizce; mide bulandıracak kadar gerçekçi anlat kendini. Erdemden bahset, sonra dürüstçe dürüstlükten. Ben hiç sıkılmadan usulca dinlerim; emin ol. Yetmeyince, ben sana insanoğlunu anlatayım; aklım ve gücüm yettiğince. Özü göçebe olan ve soluyan her bi yaratık kasvetli iradelerini örtbas ederken; milyarlarca insan ve soyu adına başlayalım beraber tükürmeye. Daha önce de yaptığın gibi yalnızlığı ve ölümü tanımla bana tüm şevkinle; yalnızlığımızı ve ölümlülüğümüzü ki 'kader' denen şeyi, yazılmışsa yazgıyı bir görevmişçesine öylece sürdürme hissini duyumsat bana; gövdenin kanın üstünü örtmekten yorulup da etin kalitesinin ve beyni perçinleyen eğreti düşüncelerin tükenişiyle birlikte…İlkel bir Tanrı yarat benim için; tüm uyumsuzluklarıyla. 'İnsan mı Tanrı'nın hatası, Tanrı mı insanın hatasıdır.' diye düşündürt sonra. Kuklalarının iskeletleşmesini arzulayıp, kitaplara inanmak şartıyla cenneti vadeden Tanrı'ya inat; tek tek yırtalım kutsal kitap sayfalarını, Tanrı katına daha fazla yüz akıyla çıkıp uzlaşma adına; izlenimsel asırlık inancın dinginliği can verirken. Saçmaca egemen olalım birbirimize, en büyük faşizan da Tanrı değil mi kendince? Yerçekimine yenik farklı bir gezegende; yenik ve tutarsız adalette sen benim en büyük silahım ol!
Benimle bir oyun oyna; ben Tom olayım, sen de Jerry. Tom hep aptaldı, bir dilim peynirle, Jerry'yi ablukaya alma yollarının hayalini kurardı. Oysa fareler hep pis, ısırgan ve hastalıklı olurdu ya da ben böyle bilirdim. Bakma kedilerin ömürlerinin %80'ini uyuyarak geçiriyor olmalarına; Tom tüm anti-kahramanlığıyla, uyumadan farenin peşinden koşar ve bıkmazdı. Jerry'nin hep kaçmasıyla oyunu bitir en iyisi sen. Jerry Tom'dan, Tom da herkesten kaçarak...
Bana psikolojide bir hastalık bul; ya da sen uydur, komplike semptomlar ve azami obsesyon babında. Kronik hezeyan eşliğinde, distimi takıntı de. Şizofreni teşhisi koy, beynindeki kirişleri kıramayan bana. Sağaltılamayan birşeyler bul; mizaçtaki kimlik ve benlik arayışında…
Sen bana lirik şarkılar bestele, cenaze marşıma sen imzayı at. Mozart'ın “Requiem”i ile beni uğurlarken, Dante’nin bataklığı Styx nehrine götüren Kharon ol ve Venom’un “Welcome to Hell”iyle beni cehennemde sen karşıla; zehir ol bana zehir. "Dünyevi Zevkler Bahçesi" adlı tablonun sağ tarafındaki cehennemden yer tut benim için, ama tablonun ortasında; zevkler bahçesinde buluşalım biz; bir daha dönmemek üzere kostümlü ruhlarımızla bis yapalım o tabloda; güçsüz bir bedene sığınmaktan alıkonulmamış, arayıştaki sembolik ruhlarımızla…Seninle içemediğimiz rakıyla mezarımda gravöl yap; son damlasına kadar. Hani filmlerdeki gibi. Tabutta kusursuzca rövaşata olmadığı gibi, toprağın en derininde de tıkanıp rövaşata yapılamayacağını; gömülme eyleminin galipliğini sen bana kanıtla. Mahsun'un tavus kuşlarına masumca ve içli sarıldığı gibi, sen de bana sarıl. Beni öp; tad alma hücrelerin tavan yaparken; dipsiz bir kokunun içe çekilip büküldüğünde göğüs kafesine konuşlanmasıyla (özlemsiz bir bulutu emen zifiri karanlık gibi) uyu benimle. Beraber uyurken, ölü iki bedenden daha huzurluca uyuyuşumuzla mükafatlandırt. Uyandığımızda ellerini saçlarımın arasında gezdir; 666 çığlıkları atarak. Gözlerinin içine bakanı taşa çeviren, 666 yılandan saç teline sahip Medusa'yı an gözlerimin iğreti uysallığına bakarak; ki beni sen taşa çevir, sonra kayalara. Dalgaları kayalara çarpan asi denizlerdeki, ölü denizcilerin gözlerini oyan martılar gönder bana; ağzımdaki salyayı gözlerine kan lekesiymişçesine dövmeleyen İblis’in türdeşi dehşetengiz martılar...
Bana bir ayna ver; kendilerini dev aynalarında kral zanneden veyahut aynanın arkasında çırpınarak kendi ikiyüzlü yansımasından uzaklaşarak kendi günahkarlığıyla örselenip de gizlerini kamufle etmeden, garipsenecek kişilikleriyle bağdaşmadan sunmaya çalışıp; organları çürümeden önce kibirli ruhunu küflenme özgürlüğüne tutsak eden kalabalıktan kaçıp; içinde olduğum fanusla beraber yerle yeksan edeyim payıma düşen yapay aynayı; çelik gibi egoları tatmin edip ve tüketip geldiğimde yanına; beyaz tenimi acıta acıta, her bi izafi cam kırıklarının üstüne basa basa, senin o hiç dolu kavanozu ben bu cam parçalarıyla bilinçlice doldurayım. Sense sağlam gözlüğünün camıyla daha gerçekçi ve esaslı, daha manalı bakarak inan bana; herşeyin solda ve sonda sıfır olduğuna… (Ruh ve beden onore edilse dahi)

2 yorum:

efrasiyab dedi ki...

şöyle yazılarına baktım, ne yorum yazayım dedim kendi kendime, zaten söylenecek herşeyi söylemişsin. ama kendi varlığımı sana duyurmak için bir yorum yazmak istiyorum.

hey!! seni okuyorum, ve çok güzel yazıyosun. Daha sık ve daha çok yazmalısın.

Adsız dedi ki...

Hello. This post is likeable, and your blog is very interesting, congratulations :-). I will add in my blogroll =). If possible gives a last there on my site, it is about the CresceNet, I hope you enjoy. The address is http://www.provedorcrescenet.com . A hug.